İklim Sözlüğü

İklim sözlüğü, genellikle belirli bir coğrafi bölgedeki hava durumu özellikleri, iklim koşulları, yağış miktarı, sıcaklık değişimleri ve diğer meteorolojik faktörlerle ilgili terimlerin ve tanımların bulunduğu bir kaynaktır. Bu sözlük, meteoroloji bilimine ilgi duyanlar, araştırmacılar, öğrenciler ve genel olarak iklimle ilgili bilgi edinmek isteyenler için faydalı bir referans kaynağı olabilir. İklim sözlükleri, genellikle iklimin nasıl tanımlandığı, ölçüldüğü, sınıflandırıldığı ve nasıl değiştiği gibi konuları açıklayarak, okuyuculara detaylı bir anlayış sunar. Bu kaynak, iklim bilimine ilişkin temel kavramların anlaşılmasına ve iklimle ilgili terimlerin doğru kullanımına katkı sağlar.

A B C D E F G H I İ K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Adil dönüşüm : İklim değişikliği bağlamında, düşük karbonlu veya net sıfır ekonomiye dönüşüm, ekonomik sistemlerimizde büyük bir dönüşümü gerektirmektedir. Bu tür bir dönüşüm, sosyal eşitsizliği, dışlanmayı, sivil huzursuzluğu ve daha az rekabetçi işletmeleri, sektörleri ve piyasaları daha da artırma riski taşımaktadır.

Ülkeler iklim hedeflerine ulaşmak için çalışırken, toplumun tamamının – tüm toplulukların, tüm çalışanların, tüm sosyal grupların – bu yapısal değişimin bir parçası olmasını sağlamaları hayati önem taşımaktadır.

Adil bir dönüşümün sağlanması, ülkelerin eşitliği ve kapsayıcılığı güçlendiren dönüşüm yolları ve yaklaşımları aracılığıyla ekonomilerini yeşillendirmeyi seçmeleri anlamına gelmektedir.

Buda, dönüşüm sürecinin ekonomi genelinde farklı çalışan grupları üzerindeki etkilerini incelemek ve insana yakışır işleri destekleyen ve kimseyi geride bırakmamayı amaçlayan eğitim ve yeniden beceri kazandırma fırsatları sunmak anlamına gelir.

 

COP (Taraflar Konferansı) :  “Taraflar Konferansı” veya “COP” olarak adlandırılan iklim değişikliğine adanmış yıllık Birleşmiş Milletler konferansı, 1995 yılından bu yana BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) kapsamında düzenlenmektedir. 2015 yılında gerçekleşen 21. COP ya da COP21’de Paris Anlaşması imzalanmıştır.
Konferans, Paris Anlaşması’na taraf olan tüm ülkeleri iklim değişikliğiyle mücadelede atacakları bir sonraki adımları görüşmek ve iklim eylemini destekleyecek yasal bağlayıcılığı olan anlaşmalar oluşturmak üzere bir araya getiriyor.

Dirençlilik : İklim direnci, bir topluluğun veya çevrenin iklim etkilerini öngörme ve yönetme, zararlarını en aza indirme ve ilk şoktan sonra gerektiği gibi iyileşme ve dönüşme kapasitesidir.

Toplumsal refahı, ekonomik faaliyetleri ve çevreyi en iyi şekilde korumak için insanların, toplumların ve hükümetlerin iklim değişikliğinin kaçınılmaz etkileriyle başa çıkabilecek donanıma sahip olması gerekir. Bu, insanları yeni beceriler edinmeleri ve hane gelir kaynaklarını çeşitlendirmeleri için eğiterek, daha sağlam afet müdahale ve iyileştirme kapasiteleri oluşturarak, iklim bilgi ve erken uyarı sistemlerini geliştirerek ve diğerlerinin yanı sıra uzun vadeli planlama üzerinde çalışarak yapılabilir.

Nihayetinde, gerçekten iklime dirençli bir toplum düşük karbonlu bir toplumdur, çünkü sera gazı emisyonlarını büyük ölçüde azaltmak, gelecekte iklim etkilerinin ne kadar şiddetli olacağını sınırlamanın en iyi yoludur. Aynı zamanda, iklim etkilerine en çok maruz kalan veya bunlarla en az başa çıkabilen insanlara ve topluluklara desteğe öncelik veren eşitlik ve iklim adaletine dayalı bir toplumdur.

Doğa temelli çözümler :  Doğa temelli çözümler, iklim değişikliğine uyum ve etkilerini hafifletme çabalarını desteklemek, biyolojik çeşitliliği korumak ve sürdürülebilir geçim kaynaklarını mümkün kılmak için eko- sistemleri korumak, muhafaza etmek, restore etmek ve sürdürülebilir bir şekilde kullanmak ve yönetmek için yapılan eylemlerdir. Eko-sistemlerin ve biyolojik çeşitliliğin önemine öncelik veren ve doğanın korunması konusunda nesiller boyu bilgi birikimine sahip olan yerel toplulukların ve yerel halkların tam katılımı ve rızası ile tasarlanan ve uygulanan eylemlerdir.

Doğa temelli çözümler karasal, tatlı su, kıyı ve deniz eko- sistemlerinde birçok şekilde kullanılmaktadır. Sulak alanların restore edilmesi toplulukları sellerden korurken, mangrov ormanlarının korunması gıda kaynaklarını destekler ve fırtınaların etkisini en aza indirir. Ormanlar karbondioksidi emer, canlı çeşitliliğin gelişmesini sağlar, su güvenliğini artırır ve toprak kaymalarıyla mücadele ederken, kentsel parklar ve bahçeler şehirlerin serinlemesine yardımcı olur ve sıcak hava dalgalarının etkisini sınırlar. Onarıcı tarım uygulamaları toprak tarafından tutulan karbon miktarını artırır ve toprağın sağlığını ve üretkenliğini geri kazandırır.

Doğa temelli çözümler, aynı anda birden fazla sorunu ele alarak insanlar ve doğa için bir kazan-kazan olarak görülmektedir. Gezegeni korurken ve iklim değişikliğini ele alırken istihdam yaratabilir, yeni ve daha dirençli geçim kaynakları sağlayabilir ve geliri artırabilirler.

Döngüsel ekonomi :  Döngüsel ekonomi, atıkları en aza indiren ve kirliliği azaltan, doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımını teşvik eden ve doğanın yenilenmesine yardımcı olan üretim ve tüketim modellerini ifade eder.

Döngüsel ekonomi yaklaşımları her yerde karşımıza çıkmaktadır. Tekstilden binalara ve inşaata kadar bir dizi farklı sektörde ve tasarım, üretim, dağıtım ve bertaraf dahil olmak üzere bir ürünün yaşam döngüsünün çeşitli aşamalarında kullanılabilirler.

Döngüsel ekonomi yaklaşımları, kirlilik sorunuyla mücadeleye yardımcı olmanın yanı sıra, iklim değişikliği ve biyolojik çeşitlilik kaybı gibi diğer karmaşık zorlukların çözümünde de kritik bir rol oynayabilir. Ülkelerin daha dirençli ve daha düşük karbonlu ekonomilere geçişlerini hızlandırmalarına yardımcı olurken aynı zamanda yeni yeşil işler yaratabilirler.

Şu anda, kullanılmış malzemelerin sadece yüzde 7,2’si kullanıldıktan sonra ekonomilerimize geri dönmektedir. Bu durum çevre üzerinde önemli bir yük oluşturmakta ve iklim, biyoçeşitlilik ve kirlilik krizlerine katkıda bulunmaktadır. Sonuç olarak, şu anda dünyanın tüm kaynak taleplerini karşılamak için yaklaşık 1,7 Dünya’ya ihtiyacımız var.

Etkilerin hafliflletilmesi :  İklim değişikliğinin etkilerinin hafifletilmesi sera gazı emisyonlarını azaltmak veya önlemek ya da bu gazları atmosferden uzaklaştıran karbon yutaklarını geliştirmek için hükümetler, işletmeler veya insanlar tarafından alınan her türlü önlemi ifade eder.

Sera gazı emisyonlarının azaltılması veya önlenmesi, rüzgar ve güneş gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş, enerjinin daha verimli kullanılması, düşük karbonlu veya karbonsuz ulaşım yöntemlerinin benimsenmesi, sürdürülebilir tarım ve arazi kullanımının teşvik edilmesi, üretim ve tüketim modellerinin ve beslenme davranışlarının değiştirilmesi ile sağlanabilir. Karbon yutaklarının iyileştirilmesi, ormanların, sulak alanların ve bataklıkların restore edilmesi, toprak sağlığının korunması ve karasal ve deniz ekosistemlerinin korunması ile sağlanabilir.

Etkilerin hafifletilmesi eylemlerinin başarılı olabilmesi için ülkelerin mevzuat, politikalar ve yatırımlar yoluyla destekleyici ortamlar geliştirmesi çok önemlidir.

Paris Anlaşmasının kritik hedefi olan küresel ısınmayı 1,5° C ile sınırlandırmak için, dünyanın sera gazı emisyonlarını 2030’dan önce yüzde 45 oranında azaltacak ve yüzyılın ortasına kadar net sıfır sera gazı emisyonuna ulaşacak iklim değişikliği etkilerini hafifletme eylemlerini uygulaması gerekmektedir.

Geri bildirim döngüsü :  İklim geri bildirim döngüleri, iklimdeki bir değişiklik başka değişiklikleri tetiklediğinde, zaman geçtikçe kendini güçlendiren zincirleme bir reaksiyonda meydana gelir. Son aşamada, geri bildirim döngüleri, gezegenimizin iklim sistemlerindeki değişikliklerin ciddi ve geri döndürülemez hale geldiği devrilme noktalarını tetikleyebilir.

Şu anda bilim insanları küresel ısınmaya neden olan bazı ciddi geri bildirim döngülerinin farkındadır. Örneğin, Kuzey Kutbundaki deniz buzu eridikçe, daha koyu okyanus suları tarafından daha fazla ısı emilmekte, böylece ısınma süreci hızlanmakta ve daha fazla buzun erimesine yol açmaktadır.

Benzer şekilde, orman yangınları ormanları yaktıkça, daha fazla ısınmaya ve daha fazla orman yangınına yol açan sera gazları salmaktadır. Diğer geri bildirim döngüleri arasında permofrost olarak adlandırılan toprak altında donmuş metan gazının çözülmesi, ormanların yok olması ve böcek salgınları yer almaktadır.

Hava durumu ve İklim : Hava durumu, sıcaklık, nem, yağış, bulutluluk, rüzgar ve görüş mesafesi dahil olmak üzere belirli bir yerdeki belirli bir zamandaki atmosferik koşulları ifade eder. Hava koşulları tek başına gerçekleşmez, dalgalanma etkisi vardır. Bir bölgedeki hava durumu eninde sonunda yüzlerce veya binlerce kilometre ötedeki hava durumunu etkileyecektir.

İklim, iklim sisteminin genel durumunu temsil eden, genellikle 30 veya daha fazla yıl gibi uzun bir süre boyunca belirli bir alandaki hava durumu modellerinin ortalamasıdır.

Sanayi çağındaki ve özellikle  son yüzyıldaki  insan  faaliyetleri, zararlı sera gazlarının salınımı yoluyla gezegenimizin iklimini önemli ölçüde değiştirmektedir.

 

IPCC (Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli) : Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC), Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) ve Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) himayesinde kurulmuş bağımsız bir organdır.

IPCC’nin temel görevi, iklim değişikliğine ilişkin bilimsel literatürü ve bulguları değerlendirmek ve politika yapıcılara ve kamuoyuna önemli bilimsel bilgiler ve kanıta dayalı tavsiyeler sunmaktır. İklim değişikliği bilimi ve etkileri, riskleri ve uyum ve azaltma seçeneklerinin karmaşık analizi ile ilgili en güvenilir bilgi kaynağı olarak kabul edilmektedir.

İ

İklim adaleti : İklim adaleti, iklim değişikliğine ilişkin karar alma ve eylem süreçlerinin merkezine eşitlik ve insan haklarının yerleştirilmesi anlamına gelmektedir.

İklim adaletinin bir yönü, ülkelerin iklim kriziyle ilgili olarak taşıdıkları eşitsiz tarihsel sorumlulukla ilgilidir. Bu kavram, en fazla sera gazı emisyonu yayan faaliyetlerden zenginleşen ülkelerin, endüstrilerin ve işletmelerin, iklim değişikliğinin etkilenenler, özellikle de krize en az katkıda bulunanlar olan en savunmasız ülkeler ve topluluklar üzerindeki etkilerini azaltmaya yardımcı olma sorumluluğuna sahip olduğunu öne sürmektedir.

Aynı ülke içinde bile ırk, etnik köken, toplumsal cinsiyet ve sosyoekonomik statüye dayalı yapısal eşitsizlikler nedeniyle, iklim değişikliğinin ele alınmasında sorumlulukların adil bir şekilde paylaştırılması ve en büyük sorumluluğun krize en fazla katkıda bulunan ve bundan en fazla fayda sağlayanlara yüklenmesi gerekmektedir.

İklim finansmanı : İklim finansmanı, iklim değişikliğiyle ilgili eylemleri desteklemek için kullanılan mali kaynakları ve araçları ifade eder. İklim finansmanı, düşük karbonlu bir küresel ekonomiye geçiş ve toplumların iklim değişikliğinin etkilerine karşı direnç kazanmasına ve uyum sağlamasına yardımcı olmak için gereken büyük ölçekli yatırımlar nedeniyle iklim değişikliğinin ele alınmasında kritik öneme sahiptir.

İklim finansmanı, kamu veya özel, ulusal veya uluslararası, ikili veya çok taraflı olmak üzere farklı kaynaklardan gelebilir. Hibeler ve bağışlar, yeşil tahviller, borç takasları, garantiler ve imtiyazlı krediler gibi farklı araçlar kullanabilir. Ayrıca zararları hafifletme, uyum sağlama ve direnç oluşturma gibi farklı faaliyetler için de kullanılabilir.

Ülkelerin erişebileceği bazı çok taraflı fonlar arasında Yeşil İklim Fonu (GCF), Küresel Çevre Fonu (GEF) ve Adaptasyon Fonu (AF) bulunmaktadır. İklim değişikliğine tarihsel olarak önemli katkıları olan yüksek gelirli ülkeler, düşük gelirli ülkelerde iklim eylemlerini finanse etmek için her yıl 100 milyar ABD doları toplamayı taahhüt etmişlerdir. Ancak bu hedefe henüz ulaşılamamıştır ve hem zararları hafifletme hem de uyum müdahaleleri için daha fazla finansman gerekmektedir.

İklim Güvenliği : İklim  değişikliği  gıda,  su  ve  geçim  kaynağı  güvensizliğini  daha da kötüleştirebilir; yerinden edilme, göç ve doğal kaynaklar üzerindeki  rekabetin  artması  gibi  basamaklı  etkiler  yaratabilir ve bunların hepsi bir ülkede veya bölgede gerginliklerin ve istikrarsızlığın artmasına neden olabilir. Bununla birlikte, iklim değişikliğinin  etkileri  mevcut   şiddetli   çatışmaları şiddetlendirebilir veya uzatabilir ve  iklim  eylemi  gerçekleştirmeyi ve barışa ulaşmayı ve sürdürmeyi daha zor hale getirebilir.

İklim güvenliği, iklim krizinin barış ve istikrara getirdiği risklerin değerlendirilmesi, yönetilmesi ve azaltılması anlamına gelir. Bu, iklim etkilerinin hafifletilmesine ve iklim şartlarına uyum sağlanmasına zarar vermek bir yana barış ve istikrara olumlu katkıda bulunmasını sağlayacak şekilde gerçekleştirilmesidir. Bu aynı zamanda çatışma önleme ve barış inşası müdahalelerinin iklim etkilerini dikkate alması anlamına da gelmektedir. İklim eylemi ve adaptasyonuna yönelik teknik çözümler, özellikle çatışma ve kırılganlıktan etkilenen ülkelerde barışı inşa etmek ve sosyal dokuyu onarmak için fırsat olarak kullanılabilir.

İklim eylemi, çatışma ve kırılganlığın altında yatan etkenlerin hafifletilmesine yardımcı olabilir. Örneğin, yenilenebilir enerjiye erişim, temiz su, ışık, ısınma ve beslenmenin yanı sıra temel ve acil durum hizmetlerini destekleyen bir cankurtaran halatı olabilir. Aynı zamanda yerel ekonomik kalkınmaya güç verirken, ülkeleri toparlanmaya giden sürdürülebilir bir kalkınma yoluna sokar.

İklim hedefli limit aşımı : Paris Anlaşması kapsamında ülkelerin, küresel ısınmayı 2°C’nin çok altında sınırlandırarak tehlikeli iklim değişikliğinden kaçınmak için gerekli önlemleri almaları ve ısınmayı 1.5°C de sınırlandırmaları umut edildi. Ancak en iyi senaryolar bile artık geçici de olsa bu hedeflerin önemli ölçüde aşılabileceğini göstermektedir. İklim hedefi limit aşımı, küresel ısınmanın 1.5° C’de tutulamayıp, bu limiti aşacağı zamanı ifade etmektedir. Bu dönem muhtemelen bu yüzyılın ortalarında gerçekleşecek ancak daha da erken gerçekleşebileceğine dair endişe verici işaretler ortaya çıkıyor.

İklim hedefi limit aşım dönemi ne kadar uzun sürerse, dünya o kadar tehlikeli hale gelecektir. Küresel sıcaklıkların uzun süre yüksek seyretmesi, doğal ekosistemler, biyolojik çeşitlilik ve insan toplulukları üzerinde, özellikle de kurak alanlar, kıyı bölgeleri ve diğer hassas yerlerde yıkıcı ve geri döndürülemez etkiler yaratacaktır. Bu on yıl içinde derin emisyon (zararlı gazların yayılması) kesintileri yapılması, iklim hedefi limit aşımının süresinin ve etkilerinin sınırlandırılması açısından son derece önemlidir.

İklim krizi : İklim krizi, aşırı hava koşulları ve doğal afetler, okyanus asitlenmesi ve deniz seviyesinin yükselmesi, biyolojik çeşitlilik kaybı, gıda ve su güvensizliği, sağlık riskleri, ekonomik bozulma, yerinden edilme ve hatta şiddetli çatışmalar dahil olmak üzere gezegenin iklimindeki değişikliklerin neden olduğu veya olması muhtemel ciddi sorunları ifade eder.

1800’lerden bu yana, insan faaliyetleri Dünyanın ortalama sıcaklığının yaklaşık 1.2°C artmasına neden olmuştur – bu ısınmanın üçte ikisinden fazlası 1975’ten bu yana meydana gelmiştir. Bu durum halihazırda dünyanın birçok yerinde insan toplumlarına ve doğal ekosistemlere önemli zararlar vermektedir. Düşük gelirli ülkelerin orantısız bir şekilde etkilendiği iklim krizine karşı çok hassas olan yerlerde 3 milyardan fazla insan yaşamaktadır.

Bilim insanları, 1,5°C’nin üzerindeki bir artışın, birçok değişikliği geri döndürülemez hale getirecek ve insan uygarlığı için çok ciddi bir tehdit oluşturacak bir dizi tehlikeli devrilme noktasına yol açmaya başlayacağını beklemektedir. Bu nedenle hükümetler sera gazı emisyonlarını büyük ölçüde azaltmak ve önümüzdeki on yıllarda net sıfıra ulaşmak için bir rota çizmek, iklim değişikliğinin kaçınılmaz etkilerine uyum sağlamak için yatırım yapmak ve gezegenin bağlı olduğu doğal ekosistemleri ve canlıları korumak ve restore etmek için şimdi harekete geçmelidir.

Karbon ayak izi : Karbon ayak izi, belirli bir kişi, kuruluş, ürün veya faaliyet tarafından atmosfere salınan sera gazı emisyonlarının bir ölçüsüdür. Daha büyük bir karbon ayak izi, daha fazla karbondioksit ve metan emisyonu ve sonuç olarak iklim krizine daha büyük bir katkı anlamına gelir.

Bir kişinin veya kuruluşun karbon ayak izinin ölçülmesi, hem enerji üretimi, ısınma, kara ve hava seyahatleri için fosil yakıtların yakılmasından kaynaklanan doğrudan emisyonlara hem de tükettikleri tüm gıda, mamul mal ve hizmetlerin üretimi ve bertarafından kaynaklanan dolaylı emisyonlara bakılmasını gerektirir.

Karbon ayak izleri, rüzgar ve güneş gibi düşük karbonlu enerji kaynaklarına geçiş, enerji verimliliğinin artırılması, endüstri politikalarının ve düzenlemelerinin güçlendirilmesi, satın alma ve seyahat alışkanlıklarının değiştirilmesi ve et tüketimi ile gıda atıklarının azaltılması yoluyla azaltılabilir.

Karbon piyasaları : Karbon piyasaları, sera gazı emisyonlarını azaltan veya ortadan kaldıran faaliyetler için mali teşvikler yaratan ticaret planlarıdır. Bu programlarda emisyonlar, alınıp satılabilen karbon kredilerine dönüştürülür. Ticareti yapılabilen bir karbon kredisi, bir ton karbondiokside veya azaltılan, tutulan veya önlenen farklı bir sera gazının eşdeğer miktarına eşittir.

Karbon kredileri, NDC stratejilerinin bir parçası olarak ülkeler, sürdürülebilirlik hedefleri olan şirketler ve karbon ayak izlerini telafi etmek isteyen özel kişiler tarafından satın alınabilir.

Karbon kredisi arzı, emisyonları azaltmak veya ortadan kaldırmak için programlar geliştiren özel kuruluşlardan veya hükümetlerden gelir. Bu programlar üçüncü bir tarafça sertifikalandırılır ve bir karbon piyasası standardı altında tescil edilir.

Karbon piyasalarının başarılı olabilmesi için, ülkelerin sağlam karbon muhasebesini güvence altına almak, karbon piyasası işlemlerinde şeffaflığı sağlamak, insan hakları ihlallerine ve diğer olumsuz toplumsal etkilere karşı koruma tedbirleri uygulamak ve yeşil badana ile karbon-nötr ürün ve hizmetlerin yanlış tanıtılmasıyla mücadele etmek için birlikte çalışması gerekir.

Karbonsuzlaştırma : Karbonsuzlaştırma, bir toplumun ürettiği sera gazı emisyon miktarını azaltmanın yanı sıra emilen miktarı artırmak anlamına gelir. Enerjinin nasıl üretildiğinden, mal ve hizmetlerin nasıl üretilip sunulduğuna, binaların nasıl inşa edildiğine ve arazilerin nasıl yönetildiğine kadar ekonominin tüm yönlerini olmasa da birçok yönünü değiştirmeyi gerektirir.

Paris Anlaşması’nın hedeflerine ulaşmak ve 1,5° hedefini canlı tutmak için, hükümetler ve işletmeler 2030 yılına kadar hızla karbonsuzlaşmalıdır. Anlamlı bir karbonsuzlaştırma, düşük karbonlu altyapı ve ulaşım, yenilenebilir enerji kaynakları, döngüsel ekonomi ve kaynak verimliliği ile arazi ve toprak restorasyonuna önemli yatırımlar yapılmasını gerektirmektedir. Ayrıca her ne pahasına olursa olsun büyümeye odaklanan mevcut ekonomik modellerin yeniden düşünülmesini de gerektirmektedir.

Karbon yutağı : Karbon yutağı, atmosferden saldığı karbondioksitten daha fazlasını emen herhangi bir süreç, faaliyet veya mekanizmadır. Ormanlar, okyanuslar ve toprak dünyanın en büyük doğal karbon yutaklarıdır.

Okyanuslar, deniz ekosistemleri ve barındırdıkları bitki ve hayvan yaşamı aracılığıyla atmosferdeki karbondioksidi emer. Deniz ekosistemlerinde karbon tutulması genellikle mavi karbon olarak adlandırılır. Ormanlar ve toprak, ağaçlarda ve bitki örtüsünde, sulak alanlarda ve turba bataklıklarında ve bitki çöplerinde karbon depolayan gezegenin diğer ana doğal karbon yutaklarıdır.

Günümüzde fosil yakıtların yakılması ve ormansızlaşma gibi insan faaliyetleri, Dünyanın doğal karbon yutaklarının emebileceğinden daha fazla karbonun atmosfere salınmasına neden olarak küresel ısınma ve iklim değişikliğine yol açmaktadır. İnsan faaliyetleri ve iklim değişikliği aynı zamanda bu doğal karbon yutaklarının bozulmasına neden olarak depoladıkları karbonun atmosfere geri salınması tehdidini de beraberinde getirmektedir. Bu nedenle, karbon yutaklarının korunması ve karbonu emme ve uzun vadede depolama kapasitelerinin artırılması, iklim değişikliğiyle mücadele ve iklimin istikrara kavuşturulması için kilit bir stratejidir.

Karbon uzaklaştırma ve karbon yakalama : Karbon uzaklaştırma, ağaçlandırma ve toprak yönetimi gibi doğal çözümler veya doğrudan hava tutma ve gelişmiş mineralizasyon gibi teknolojik çözümler yoluyla sera gazı emisyonlarının atmosferden uzaklaştırılması sürecidir. Karbon uzaklaştırma sera gazı emisyonlarını azaltmanın yerine geçmez, ancak iklim değişikliğini yavaşlatabilir ve iklim hedeflerimizi geçici olarak aştığımız herhangi bir dönemi kısaltmak için gereklidir.

Karbon yakalama ve depolama, fosil yakıtlı enerji santralleri veya diğer endüstriyel süreçler tarafından üretilen karbon emisyonlarının atmosferimize girmeden önce yeraltının derinliklerinde depolanarak hapsedilmesi sürecidir. Karbon yakalama ve depolama yeşil enerji dönüşümüne bir alternatif olarak görülmemelidir, ancak özellikle çimento, çelik ve kimyasallar gibi ağır sanayiler olmak üzere karbonsuzlaştırılması zor sektörlerden kaynaklanan emisyonların üstesinden gelmenin bir yolu olarak önerilmiştir.

Ancak bu teknolojiler henüz erken gelişim aşamasındadır ve dikkatle tasarlanmış politikalar gerektirecektir. Sera gazı emisyonlarının önemli ölçüde azaltılması, iklim kriziyle mücadele için en önemli öncelik olmaya devam etmelidir.

Kayıp ve zarar : Uluslararası iklim müzakerelerinde “Kayıp ve zarar” kavramının üzerinde uzlaşılmış bir tanımı bulunmamaktadır. Bununla birlikte, bu terim, etkilerin hafifletilmesi ve uyuma rağmen veya bunların yokluğunda ortaya çıkan iklim değişikliğinin kaçınılmaz etkilerini ifade edebilir. Daha da önemlisi, uyumun başarabileceklerinin sınırları olduğunu vurgulamaktadır; taşma noktası eşiği aşıldığında, iklim değişikliğinin etkileri kaçınılmaz hale gelebilir.

Kayıp ve zarar, hem ekonomik hem de ekonomik  olmayan kayıpları ifade edebilir. Ekonomik kayıp  ve  zarar,  kasırga  veya sel nedeniyle tekrar tekrar zarar gören altyapının yeniden inşa edilmesi maliyetleri veya deniz seviyesinin yükselmesi ve kıyı erozyonu nedeniyle kıyı şeridindeki arazinin (ve evlerin ve iş yerlerinin) kaybı gibi şeyleri içerebilir.

Ekonomik olmayan kayıp ve zararlar, kolayca parasal bir değer biçilemeyen olumsuz etkileri içerir. Bunlar arasında iklimle ilgili bir doğal afetin yarattığı travma, can kaybı, toplulukların yerlerinden edilmesi, tarih ve kültür kaybı veya canlı çeşitliliğinin kaybı gibi şeyler sayılabilir.

Kritik eşik : Kritik eşik, gelecekteki müdahaleler ortalama küresel sıcaklıkları düşürmede başarılı olsa bile, küresel  ısınma  ve  iklim değişikliğinin neden olduğu belirli değişikliklerin geri döndürülemez hale geldiği bir eşiktir. Bu değişiklikler, insanlığın ve gezegenimizin geleceği üzerinde çok ciddi etkileri olan ani ve tehlikeli etkilere yol açabilir.

Dünya ısındıkça, birkaç devrilme noktası çok muhtemel hale gelmektedir. Bunlardan biri Grönland ve Batı Antarktika buz tabakalarının çökmesidir ki bu da deniz seviyesinin önemli ölçüde yükselmesine yol açarak kıyı topluluklarını ve ekosistemleri tehdit edecektir.

Bir diğeri ise tundra bölgelerindeki permafrostun çözülmesidir ki bu da büyük miktarlarda hapsolmuş sera gazını serbest bırakarak küresel ısınma ve iklim değişikliğini daha da hızlandıracaktır. Toplu mercan ağartma olayları ve yağmur ormanlarının yok edilmesi, hem biyolojik çeşitlilik hem de insan toplumları üzerinde muazzam etkileri olan diğer iki önemli devrilme noktasıdır.

Küresel ısınma ve iklim değişikliği : İklim değişikliğinin etkilerinin hafifletilmesi sera gazı emisyonlarını azaltmak veya önlemek ya da bu gazları atmosferden uzaklaştıran karbon yutaklarını geliştirmek için hükümetler, işletmeler veya insanlar tarafından alınan her türlü önlemi ifade eder.

Küresel ısınma, atmosferdeki sera gazı konsantrasyonu arttığında Dünya’nın ortalama yüzey sıcaklığında meydana gelen bir artıştır. Bu gazlar daha fazla güneş radyasyonu emer ve daha fazla ısıyı hapsederek gezegenin daha da ısınmasına neden olur. Fosil yakıtların yakılması, ormanların kesilmesi ve hayvancılık, sera gazlarını serbest bırakan ve küresel ısınmaya katkıda bulunan bazı insan faaliyetleridir.

İklim değişikliği, atmosferi, okyanusu ve karayı ısıtan Dünya’nın iklimindeki uzun vadeli değişiklikleri ifade eder. İklim değişikliği, yaşamı ve biyolojik çeşitliliği destekleyen ekosistemlerin dengesini ve sağlığı etkilemektedir. Ayrıca daha yoğun ve/veya sık kasırgalar, seller, sıcak hava dalgaları ve kuraklıklar gibi daha aşırı hava olaylarına neden olmakta ve okyanusların ısınması, buzulların erimesi ve buz tabakalarının kaybolması sonucunda deniz seviyesinin yükselmesine ve kıyı erozyonuna yol açmaktadır.

Mavi Ekonomi : Dünya okyanusları – sıcaklıkları, kimyaları, akıntıları ve yaşamları – Dünya’yı insanlık için yaşanabilir kılan küresel sistemleri yönlendirir. Yağmur suyumuz, içme suyumuz, hava durumumuz, iklimimiz, kıyı şeritlerimiz, yiyeceklerimizin çoğu, ilaçlarımız ve hatta soluduğumuz havadaki oksijen bile denizler tarafından sağlanmakta ve düzenlenmektedir. Ancak iklim değişikliği nedeniyle okyanuslarımızın sağlığı artık ciddi risk altında.

“Mavi ekonomi” kavramı, ekonomik kalkınmayı, sosyal içermeyi ve geçim kaynaklarının korunmasını veya iyileştirilmesini teşvik ederken aynı zamanda okyanusların ve kıyı alanlarının çevresel sürdürülebilirliğini sağlamayı amaçlamaktadır.

Mavi ekonomi, balıkçılık, turizm ve deniz taşımacılığı gibi geleneksel okyanus endüstrilerinin yanı sıra açık deniz yenilenebilir enerji, su ürünleri yetiştiriciliği, deniz yatağı çıkarma faaliyetleri ve deniz biyoteknolojisi gibi yeni ve gelişmekte olan faaliyetleri de içeren çeşitli bileşenlere sahiptir.

N

Net sıfır : Net sıfıra ulaşmak, insan faaliyetlerinden kaynaklanan karbondioksit emisyonlarının, karbondioksit emisyonlarını ortadan kaldırmaya yönelik insan çabalarıyla (örneğin, karbondioksidi emmek için karbon yutakları oluşturarak) dengelenmesini sağlamamızı ve böylece atmosferdeki sera gazı konsantrasyonunun daha fazla artmasını durdurmamızı gerektirir.

Net sıfıra geçiş, enerji, ulaşım, üretim ve tüketim sistemlerimizde tam bir dönüşüm gerektirmektedir. İklim değişikliğinin en kötü sonuçlarını önlemek için bu gereklidir.

Küresel ısınmayı 1.5° C’nin altında tutmak için dünya hükümetlerinin tüm sera gazı emisyonlarının 2025 yılına kadar zirve yapmasını ve bu yüzyılın ikinci yarısında net sıfıra ulaşmasını sağlamaları gerekmektedir. IPCC (Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli), CO2 emisyonlarının 2030’dan önce küresel olarak %45 oranında azaltılmasını (2010 seviyelerine kıyasla) ve yüzyılın ortasında net sıfıra ulaşılmasını tavsiye etmiştir.

O

Onarıcı tarım : Onarıcı tarım, toprak sağlığını besleyen ve eski haline getiren, dolayısıyla su kullanımını azaltan, arazi bozulmasını önleyen ve biyolojik çeşitliliği teşvik eden bir tarım yöntemidir. Arazinin sürülmesini en aza indirerek, dönüşümlü ekim uygulayarak ve hayvan gübresi ve kompost kullanarak, onarıcı tarım toprağın daha fazla karbon depolamasını, daha fazla nem tutmasını ve gelişen mantar toplulukları sayesinde daha sağlıklı olmasını sağlar.

Yoğun tarım, küresel sera gazı emisyonlarının üçte birinden sorumludur, tükettiğimiz tatlı suyun yüzde 70’ini kullanır ve ağır makine, kimyasal gübre ve böcek ilacı kullanımı yoluyla toprağın bozulmasına yol açar. Ayrıca biyoçeşitlilik kaybına da en büyük katkıyı yapmaktadır. Buna karşılık, onarıcı tarım sera gazı emisyonlarını azaltmaya yardımcı olur, suyu korur ve toprağı onarır.

Dahası, sağlıklı toprak daha fazla gıda ve daha iyi beslenme üretir ve ekosistemler ve biyoçeşitlilik üzerinde başka olumlu etkileri de vardır.

 

Ö 

P

Paris Anlaşması : Paris Anlaşması, küresel ısınmayı sanayi öncesi seviyelere kıyasla 2° C’nin çok altında, tercihen 1.5° C ile sınırlamayı amaçlayan yasal olarak bağlayıcı bir uluslararası anlaşmadır. Anlaşma, 2015 yılında Paris’te düzenlenen COP21’de 196 Taraf tarafından kabul edilmiş ve 2016 yılında yürürlüğe girmiştir.Paris Anlaşması, iklim değişikliğiyle mücadele ve etkilerine uyum sağlama çabalarını arttırmak üzere tüm Taraflar için bağlayıcı bir anlaşma olması nedeniyle iklim değişikliği konusunda uluslararası işbirliğinde dönüm noktası niteliğinde bir başarıdır. Anlaşma aynı zamanda gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelere iklim azaltma ve uyum çabalarında yardımcı olmalarını sağlayacak araçları sunarken, sonuçların şeffaf bir şekilde izlenmesi ve raporlanması için bir çerçeve oluşturmaktadır.

REDD+ (Ormansızlaşma ve Orman Bozulmasından Kaynaklanan Emisyonların Azaltılması) : Ormanların korunması ve restorasyonu, iklim değişikliğinin en kötü etkilerinden kaçınmak için gereken sera gazı emisyonu azaltımlarının dörtte birinden fazlasını sağlayabilir. REDD+, uluslararası iklim müzakerelerinde ülkeler tarafından  kabul edilen, ormansızlaşma ve orman bozulmasını azaltarak ve gelişmekte olan ülkelerdeki ormanları sürdürülebilir bir şekilde yöneterek ve  koruyarak  iklim  değişikliğini  engellemeyi amaçlayan bir çerçevedir.

REDD, “Ormansızlaşma  ve  Orman  Bozulmasından Kaynaklanan Emisyonların Azaltılması” anlamına gelmektedir. “+” ormanların korunması, sürdürülebilir yönetimi ve orman karbon stoklarının arttırılması rolünü ifade etmektedir.

Sera gazı emisyonları : Sera gazları, güneşten gelen ısıyı gezegenimizin atmosferinde hapsederek onu sıcak tutan gazlardır. Sanayi çağının başlamasından bu yana, insan faaliyetleri tehlikeli seviyelerde sera gazı salınımına yol açarak küresel ısınmaya ve iklim değişikliğine neden olmuştur.

İnsan faaliyetleri sonucu açığa çıkan başlıca sera gazları karbondioksit, metan, azot oksit ve soğutma ve soğutmada kullanılan florlu gazlardır. Karbondioksit, özellikle fosil yakıtların yakılması, ormansızlaşma ve arazinin kullanım şeklinin değiştirilmesi gibi insan faaliyetlerinden kaynaklanan başlıca sera gazıdır. Fosil yakıtlara olan bağımlılığımız, son 200 yılda atmosferdeki karbondioksit konsantrasyonlarında yüzde 50’lik bir artışa yol açmıştır. Metan, küresel ısınmanın yüzde 25’inden sorumlu olan bir diğer önemli sera gazıdır. Metan kömür, gaz ve petrolün çıkarılması ve taşınması sırasında, atık depolama sahalarında ve tarımsal uygulamalarda açığa çıkmaktadır.

Yıkıcı  iklim  değişikliğini  önlemek  için,  dünya  hükümetleri  şimdi ve önümüzdeki on yıllarda sera gazı emisyonlarını önemli ölçüde azaltmak ve küresel ısınmayı tehlikeli eşik olan 1.5°C’nin altında tutmak için birlikte çalışmalıdır.

Ş 

Şeffaflık : Paris  Anlaşması  kapsamında  ülkeler,  Ulusal  Olarak Belirlenmiş Katkılarının uygulanmasına ilişkin düzenli olarak raporlama yapmak zorundadır. Küresel toplumun kolektif ilerlemeyi doğru bir şekilde değerlendirebilmesi ve herkesin üzerine düşeni yaptığına dair güven oluşturabilmesi için bu raporlamanın şeffaf bir şekilde yapılması büyük önem taşımaktadır.

Şeffaf raporlama, hükümetlerin ve uluslararası kuruluşların güvenilir verilere erişebilmelerini ve kanıta dayalı kararlar alabilmelerini sağlar. Ayrıca iklim değişikliğine ilişkin bilimsel anlayışımızı ve  iklim  değişikliğini  hafifletmek  ve  etkilerine uyum sağlamak için gereken eylem ve politikaları geliştirir.

Esas itibariyle şeffaflık, güven, işbirliği ve bilgi aktarımını ve iklim hedefleri konusunda daha fazla kararlılığı teşvik ederek Paris Anlaşması’nın tüm potansiyelini ortaya çıkarmanın anahtarıdır.

Ulusal Katkı Beyanları : Ulusal Katkı Beyanları (UKB’ler), Paris Anlaşması’nın küresel ısınmayı 1,5° C ile sınırlama hedefi doğrultusunda her ülkenin geliştirmesi gereken iklim taahhütleri ve eylem planlarıdır. UKB’ler, iklim konusunda daha yüksek bir hırsla her beş yılda bir güncellenen kısa ve orta vadeli planları temsil eder.

UKB’ler, bir ülkenin sera gazı emisyonlarını azaltmak, direnç oluşturmak ve iklim değişikliğine uyum sağlamak için izleyeceği etkileri hafifletme ve uyum önceliklerinin yanı sıra finansman stratejileri ile izleme ve doğrulama yaklaşımlarını ana hatlarıyla belirtir. 2023 yılında, UKB’lerin ve Paris Anlaşması hedeflerinin uygulanmasındaki ilerlemeyi değerlendiren bir dizi küresel “envanter” çalışmasının ilki tamamlanacaktır.

Ulusal Uyum Planları : Ulusal Uyum Planları (UUP’ler) ülkelerin iklim değişikliğinin etkilerine karşı kırılganlığı azaltmak ve uyum kapasitesini ve dayanıklılığı güçlendirmek için eylemler planlamasına ve uygulamasına yardımcı olur. UUP’ler, Ulusal Olarak Belirlenmiş Katkılar (UBK’ler) ve diğer ulusal ve sektörel politika ve programlarla bağlantılıdır.

UUP’lerin başarılı olabilmesi için katılımcı, kapsayıcı, toplumsal cinsiyete duyarlı ve şeffaf olmaları gerekir. Bu, tasarım aşamasında UUP’lerin ülkedeki farklı grupların özel ihtiyaçlarını ve kırılganlıklarını değerlendirmesi, iklim  değişikliğinin  etkilerine karşı en savunmasız olanlara özellikle dikkat etmesi ve onları strateji ve programların geliştirilmesi ve uygulanmasına dahil etmesi gerektiği anlamına gelir.

UNFCCC : Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC), iklim sistemine tehlikeli insan müdahalesiyle mücadele etmek amacıyla 1992 yılında kabul edilen uluslararası bir çevre anlaşmasıdır. Sözleşme 1994 yılında yürürlüğe girmiştir ve 198 tarafça imzalanarak neredeyse evrensel bir üyeliğe sahiptir. Hem Paris Anlaşması’nın hem de Kyoto Protokolü’nün ana anlaşmasıdır.

UNFCCC sekretaryası, iklim değişikliği tehdidine karşı küresel müdahaleyi desteklemekle görevli Birleşmiş  Milletler kuruluşudur. Sekretarya, en büyüğü ve en önemlisi Taraflar Konferansı (COP) olmak üzere her yıl iki ila dört müzakere oturumu düzenleyerek hükümetler arası iklim değişikliği müzakerelerini kolaylaştırır. Ayrıca teknik uzmanlık sağlar ve iklim değişikliği bilgilerinin analizi ve gözden geçirilmesine yardımcı olur ve Ulusal Olarak Belirlenmiş  Katkılar  (UBK) kaydını tutar.

Uyum : İklim değişikliğine uyum, aşırı hava koşulları ve doğal afetler, deniz seviyesinin yükselmesi, biyolojik çeşitlilik kaybı veya  gıda ve su güvensizliği gibi iklim değişikliğinin mevcut veya beklenen etkilerine karşı kırılganlığı azaltmaya yardımcı olan eylemleri ifade eder.

Birçok uyum önleminin yerel düzeyde alınması gerekmektedir, bu nedenle kırsal topluluklara ve şehirlere büyük rol düşmektedir. Bu önlemler arasında kuraklığa daha dayanıklı ürün çeşitlerinin ekilmesi ve rejeneratif tarımın uygulanması, su depolama ve kullanımının iyileştirilmesi, orman yangını risklerini azaltmak için arazi yönetimi ve sel ve sıcak hava dalgaları gibi aşırı hava koşullarına karşı daha güçlü savunmalar inşa edilmesi yer almaktadır.

Bununla birlikte, adaptasyonun ulusal ve uluslararası düzeylerde de yönlendirilmesi gerekmektedir. Uyum için gerekli politikaları geliştirmenin yanı sıra, hükümetlerin deniz seviyesinin yükselmesinden etkilenen kıyı bölgelerindeki altyapıyı güçlendirmek ya da yeniden konumlandırmak, daha aşırı hava koşullarına dayanabilecek altyapı inşa etmek, erken uyarı sistemlerini ve afet bilgilerine erişimi arttırmak, iklimle ilgili tehditlere özel sigorta mekanizmaları geliştirmek  ve  yaban hayatı ve doğal ekosistemler için yeni korumalar oluşturmak gibi büyük ölçekli önlemlere bakmaları gerekmektedir.

Uzun dönemli stratejiler : Paris Anlaşması kapsamında ülkeler, birkaç on yıl boyunca, genellikle 2050’ye kadar, toplumun tamamında bir dönüşüm öngören emisyon azaltılmasına yönelik uzun vadeli stratejileri (UVS) bildirmeye davet edilmektedir. UVS belgeleri, küresel ısınmanın sınırlandırılması ve 2050 yılına kadar net sıfıra ulaşılması şeklindeki uzun vadeli hedeflerle uyumludur.

Uzun vadeli stratejiler, UBK’ler gibi daha kısa vadeli ulusal iklim taahhütlerine tutarlılık ve yön veren uzun vadeli bir vizyon sağlar. Düşük karbonlu kalkınmayı sürdürmek ve fosil  yakıt yoğun yatırımları önlemek için ülkelere rehberlik ederek yeşil geçişin sosyoekonomik faydalarını gösterirler. İnovasyonu artırırlar ve düşük karbonlu çözümlere ve sürdürülebilir altyapıya yatırım yapılmasına yardımcı olabilirler. Ayrıca, iklim çözümlerinin adil ve kapsayıcı olmasını sağlayarak en çok etkilenen insanlar için adil ve eşitlikçi geçişleri kolaylaştırmaya ve teşvik etmeye yardımcı olurlar.

Ülkeler UVS’lerini Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine (UNFCCC) resmi olarak ilettiklerinde buna Uzun Vadeli Düşük Emisyonlu Kalkınma Stratejisi (UVDEKS) denir.

Ü 

Yeniden Ağaçlandırma ve Ormanlaştırma : Ormanlar karbondioksit ve kirleticileri atmosferden uzaklaştırarak, toprak erozyonunu önleyerek, suyu filtreleyerek ve dünyadaki kara hayvanları, bitkiler ve böcek türlerinin yarısına ev sahipliği yaparak muazzam faydalar sağlamaktadır. Yeniden ağaçlandırma ve ormanlaştırma, iklim değişikliğiyle mücadelede ve etkilerini sınırlandırmada en etkili doğa temelli çözümlerden ikisidir.

Yeniden ağaçlandırma, daha önce ağaç örtüsüne sahip olan ancak orman yangınları, kuraklık, hastalık veya tarımsal temizleme gibi insan faaliyetleri nedeniyle ormanların kaybolduğu alanlarda ağaçların yeniden dikilmesi sürecidir.

Ormanlaştırma, yakın tarihte ormanlık olmayan alanlara ağaç dikme sürecidir. Ormanlaştırma, terk edilmiş ve bozulmuş tarım arazilerinin yenilenmesine, çölleşmenin önlenmesine, karbon yutakları oluşturulmasına ve yerel topluluklar için yeni ekonomik fırsatlar yaratılmasına yardımcı olur.

Yeniden yabanlaştırma :  Yeniden yabanlaştırma, insan faaliyetleri nedeniyle zarar görmüş ekosistemlerin kitlesel restorasyonudur. Özel insan müdahalesi yoluyla belirli türleri kurtarmaya odaklanan korumadan ziyade, yeniden yabanileştirme, doğal dünyanın kendi koşullarında yeniden oluşması için geniş alanların ayrılması anlamına gelir. Bu bazen belirli bir bölgede nesli tükenmiş olan kunduzlar, kurtlar veya tüm ekosistemleri şekillendirmeye yardımcı olan büyük otoburlar gibi kilit türlerin yeniden doğaya kazandırılmasını gerektirir.

Yeniden ormanlaştırma, doğal orman yenilenmesi gibi sağlıklı doğal süreçler yoluyla atmosferden daha fazla karbondioksit uzaklaştırarak iklim değişikliğiyle mücadeleye yardımcı olabilir. Ayrıca, yaban hayatının iklim değişikliğine uyum sağlamasına ve ısınma yoğunlaştıkça göç etmesine olanak tanıyan doğa açısından zengin habitatlar yaratarak türlerin yok olmasını önlemeye yardımcı olur.

Yenilenebilir Enerji : Yenilenebilir enerji, rüzgar, güneş ışığı, hareketli su akışı ve jeotermal ısı gibi sürekli yenilenen  doğal  kaynaklardan  elde edilen enerjidir. İklim değişikliğine neden olan zararlı sera gazı emisyonlarının yüzde 75’ini oluşturan kömür, petrol ve gaz gibi fosil yakıtlardan elde edilen enerjinin aksine, yenilenebilir kaynaklardan  elde  edilen  enerji  ucuz,  temiz,  sürdürülebilirdir ve daha fazla istihdam yaratır.

Enerji, ısıtma ve soğutma, ulaşım ve  sanayi  gibi  tüm sektörlerde fosil yakıtlardan yenilenebilir enerjiye geçiş, iklim krizinin ele alınmasında kilit öneme sahiptir. Küresel ısınmanın 1,5°C’nin altında kalabilmesi için dünyanın fosil yakıt kullanımını derhal sonlandırması ve hızlı elektrifikasyon ve yenilenebilir kaynaklardan enerji temini yoluyla enerji sisteminde köklü bir dönüşüm gerçekleştirmesi gerekmektedir.

2022 yılında yenilenebilir kaynaklar küresel elektriğin yüzde 29’unu sağlamıştır. Doğru yatırımlarla, yenilenebilir kaynaklardan elde edilen elektrik 2030 yılına kadar dünyanın toplam elektrik arzının yüzde 65’ini sağlayabilir.

Yerli halkların bilgisi : Yerli Halkların yaşam biçimleri doğası gereği düşük karbonludur ve insanlar ile doğal dünya arasındaki dengeyi vurgular. Geleneksel uygulamaları çevre üzerinde düşük etkiye sahiptir ve çevreye duyarlıdır, kendi kendini idame ettiren ekosistemleri teşvik eder.

Yerli Halklar iklim  değişikliğini ilk  fark  edenler  arasındadır  ve sahip  oldukları  bilgi  ve  uygulamalar   iklim   değişikliğinin etkilerine uyum sağlamaya yardımcı olmaktadır. Nesiller arası ve topluluk temelli olan yerli bilgi, azaltımı ilerletebilecek, uyumu geliştirebilecek ve direnç oluşturabilecek anlamlı  iklim  çözümleri için büyük bir kaynaktır. Ayrıca bilimsel verileri, iklim değişikliği senaryolarının değerlendirilmesinde kritik öneme sahip  hassas peyzaj bilgileriyle tamamlayabilir.

Yerli Halklar, dünyada kalan biyolojik çeşitliliğin tahmini olarak yüzde 80’ini korumaktadır, ancak iklim değişikliğine ilişkin neredeyse tüm küresel karar alma süreçlerinden büyük ölçüde dışlanmaya devam etmektedir. Kolektif bilgileri, değerli içgörüleri ve atalarından kalma toprakları, bölgeleri ve kaynakları üzerindeki hakları ve yaşam biçimleri tanınmalı ve iklim politikaları ve eylemlerine dahil edilmelidir.

Yeşil aklama : İklim krizinin ele alınmasına yönelik kamuoyu baskısı artarken, özel sektör şirketleri de düşük karbonlu küresel ekonomiye geçiş sürecine katılıyor. Ancak bu çabalar bazen gerçek ve anlamlı bir eylemden ziyade bir pazarlama egzersizine dönüşebiliyor.

Yeşil aklama, bir şirketin tüketicileri iklim değişikliği konusunda harekete geçtiklerine ikna etmek için olumlu çevresel etkileri veya ürün ve hizmetlerinin sürdürülebilirliği hakkında yanıltıcı iddialarda bulunduğu durumları ifade eder. Bazı durumlarda yeşil badana, çevresel konulardaki bilgi eksikliği nedeniyle kasıtsız olabilir. Bununla birlikte, bir pazarlama ve halkla ilişkiler uygulaması olarak kasıtlı bir şekilde de gerçekleştirilebilir ve çevre politikalarına yönelik kamu desteğini kâr amacıyla istismar edebilir.

Yeşil aklama, kamuoyunun sürdürülebilirliğe olan güvenini sarsabilir ve olumsuz çevresel etkilerin azalmadan devam etmesine yol açabilir.

Yeşil işler : Yeşil işler, çevrenin korunmasına, iyileştirilmesine ve iklim değişikliğinin ele alınmasına katkıda bulunan insana yakışır işlerdir. Yeşil işler hem yenilenebilir enerji gibi yeşil ürün ve hizmetlerin üretiminde hem de geri dönüşüm gibi çevre dostu süreçlerde bulunabilir. Yeşil işler enerji ve hammadde verimliliğini artırmaya, sera gazı emisyonlarını sınırlandırmaya, atık ve kirliliği en aza indirmeye, ekosistemleri korumaya ve restore etmeye ve iklim değişikliğinin etkilerine uyumu desteklemeye yardımcı olur.

Yeşil işler için pazar genişlerken, ülkeler iş gücünün bu işleri yürütmek için gereken özel beceriler ve eğitimle donatılmasını sağlamalıdır. Bu, gençlerin gelecekteki yeşil işler için eğitilmesine yatırım  yaparak ve karbon  yoğun  endüstrilerden  çalışanları yeniden eğiterek başarılabilir.  İkincisi,  ülkelerin  adil  bir  geçiş süreci  izlemelerini  ve  kimseyi   geride   bırakmamalarını sağlamanın önemli bir parçasıdır.